EkonomiManşetÖzel HaberlerYazarlar

Pahalılığın Sebebi Toptancı mı, Marketçi mi? Devlet Bu İşin Neresinde?

Kıbrıs’ın kuzeyindeki en büyük sebze üreticisi Seracılar Birliği As Başkanı Hüda Safel, Selda Bektaş’la ile MESELE’de, “Neden pahalıya alıyoruz?” sorusunu yanıtladı.

Mevsiminde sebze ve meyveler bile gün geçtikçe fahiş fiyatlarla tüketiciye ulaşıyor. Euro kullanan Kıbrıs’ın güneyinden de pahalıya ulaşıyoruz sebzeye.  Öyle ki, tüketim kuzeyden güneye kayıyor. Bir marul sınırın diğer tarafında 15 TL iken, bu tarafta 35 TL.

Peki, bu pahalılığın sebebi nedir? Aracılar mı, marketler mi kar paylarını yüksek tutuyor? Toprakla uğraşan emekçi bu durumdan rahatsız değil mi?

Seracılar Birliği As Başkanı Hüda Safel’e göre toptancılar yani ‘aracılar’ Türkiye’deki gibi üreticinden 5 TL’ye aldığı ürünü 35 TL’ye satmıyor. Aksine aldığı fiyat üzerinden komisyon alıyor, üzerine artış yapmıyor.

Safel, ürünlerin serbest piyasada marketten markette değiştiğine dikkati çekerek, fahiş fiyatlar konusunda marketleri işaret ediyor; denetim ve planlı tarım politikasıyla da fiyatlarda denge sağlanabileceğinin altını çiziyor.

Bugün memleketimizdeki uçuk rakamların sebebi her ne kadar global krizlere atılsa da,  Avrupa ülkelerinde gıda enflasyonu bizden çok daha düşük. Doğru ve öngörülebilir planlama ile gıda fiyatları her hafta değişmiyor; “kıtlık var” deyip yönetici kenara çekilmiyor.

 Avrupalı çiftçiler bugün sübvansiyonlara kısıtlama geleceği, mazotu daha pahalıya alacağı, Arjantin’den et ithalatına yeşil ışık yakılmasıyla rekabet koşullarında eksiye düşeceği için aylardır sokaklarda…

Avrupalı hakkını korumayı da almayı da biliyor. Yöneticileri de çözüm bulma yolunda baskı altına alıyor.

Seracılar Birliği As Başkanı Hüda Safel, Kıbrıs’ın kuzeyindeki en büyük sebze üreticisi…

Kuzeydeki en büyük sebze üreticisisiniz. Ne üretiyorsunuz?

9-10 çeşit ürün üretiyorum. Fasulye, salatalık, 3 patlıcan cinsi ve 6-7 cins de biber yetiştiriyorum. Kış dönümü seramda domates üretimi yapmıyorum.

Bu ürünleri toptancıya ne kadara veriyorsunuz?

19 Şubat’ta açıklanan bir fiyat listesi var. Bu Toptancılar Birliği ve Üretici Birlikleri’nin, piyasanın arz ve talebine göre belirlediği fiyatlardır.

Örneğin bugün tüccarlar bakar, kapya bibere talep var. Tüccar üreticiyle görüşür, ellerindeki biber miktarını öğrenir. Üretim azalmış veya aynı kalmışsa, biraz fiyat artar.

Kapya biberin kilosunu şuanda 60 TL’den veriyoruz toptancıya…

Patlıcan 60 TL’dir şuan için ama fiyatı yarın düşecek. (20 Şubat itibarıyla)

Fasulye 140 TL.

Marul 25 TL’dir. Ancak 15 gün önce marul tarlalarının büyük bir kısmı dolu zararı gördü. Bu nedenle yükseldi fiyat; kimse bunları göz önünde bulundurmuyor.

Salatalık 30 TL’dir şuan. Birkaç gün önce 65 liraydı sert bir düşüş yaşadı. Güney’de 60 sente düştü. Güney’den buraya alış-veriş yapan kesim salatalığı almamaya başladı. Bir de üretim arttı.

Bizdeki enflasyon katlandığı için Güney’deki fiyatlardan daha yüksek. Anladığım kadarıyla son 1 aydır Güney müşterisi azaldı…

Evet, son 20 gündür sadece sebzede değil genel ürünlerin satışında da bir düşüş var. Bildiğim kadarıyla meyvenin fiyatı bizde daha ucuz.

Toptancı ne kadar koyuyor üzerine?

Bizde farklı bir algı var. “Toptancı fiyat artırır” gibi… Toptancı değil. Toptancı yüzde 20 komisyona işler. Bugün 100 TL’nin 20 TL’si toptancınındır. Bu 20 TL’nin içinde toptancının girdi maliyetleri de vardır. En fazla gideri, işçilik ve kasadır. Bugün bir sebze kasasının fiyatı 100 TL’dir.

Örneğin marul 2 TL’ye gittiği gün, 8 tane girer 1 kasaya. İçindeki ürünün maliyeti 16 TL, kasanın maliyeti 100 TL’dir.

Toptancı ürünleri bizden alır, marketlere satar. Elindeki ürünü sattıktan sonra, bize vereceği paradan yüzde 20 komisyonunu alır. Kalandan yüzde 3 de stopaj vergisi kesilir. Geriye kalan bize verilir. Sistem budur.

Yani marulu biz 25 TL’ye veriyoruz. Toptancı da markete 25 TL’ye verir. Yüzde 5 koyan market var, yüzde 50 koyan market var. Serbest piyasadır. Kendi kar oranlarını kendileri belirler.

Yani diyorsunuz ki bu fahiş fiyatların sebepleri, tüketiciye kim ulaştırıyorsa ürünleri (market-sebzeci) oralarıdır…

Aracının (toptancı) direk fiyat artırma gibi bir durumu yok. Bazen tüccarın müşterisine sunduğu imkanlar var. Onların da bir rekabet piyasası vardır. X bir markete mal verebilmek için, belli bir yüzdelik indirim verir. Buralarda da bazı ürünler daha ucuz olur…

Türkiye’den ithal edilen sebze- meyve daha mı ucuz?

İthal işinde Tarım Bakanlığı devreye girer. Örneğin domates piyasada azaldı. Fiyatı da yükseldi. Bakanlık üreticiyle istişare içindedir. Değerlendirmesi yapılır ve belli bir miktar kota ile getirilmesine izin verilir. Bakanlık burada mevcut üreticiyi de korur kotalı yaparak. Siz “ithal ürün arttıkça, iç piyasada fiyat düşer, vatandaş daha ucuza yer” diye düşünebilirsiniz. Ancak bir süre sonra yerli üretici kalmaz.

Bu kadar emeğinizin içinde zar zor ürettiğiniz ürünü -iklim değişikliği nedeniyle yeni yeni hastalıklar, farklı böcekler geliyor; üretim düşüyor- 5 TL’ye verip de markette 50 TL gördüğünüzde canınız sıkılmıyor mu?

Sıkılıyor tabi. Ben diyemem marketçi veya toptancı çok kazanıyor. Burada asıl konu girdi maliyetlerinin çok yüksek oluşu.

Neden pahalı ürün tüketiyoruz?

Girdi maliyetlerimiz çok yüksek. Bugün sera naylonunun metresi peşin fiyatla 100 TL’dir. Taksitle ödeyecekseniz 130 TL’dir ve bu senin borç hanene dolar olarak yazılır. Sera oluğu yıpranır, yenilemek gerekir. Damlama lastikleri çok büyük maliyettir.

Tohum… Geçen sene 2 bin TL’ye aldığımız tohum bu sene 7 bin TL’dir. Bugün 100 cc’lik bir ilaç 938 TL’dir.

Sebzecilikten kazanıyor musunuz?

Bugünkü fiyatlarla kazanıyoruz. Ancak bir ay sonraki fiyatlarla kazanmayacağız. Ürün fazlası olacak. Piyasanın talebi düşecek. Üretici aslında maliyet hesaplayamaz.

2023’te kendi ürünlerimde ucu ucuna gittim. Tadilatımı yaptım. Geriye dönüp baktığımda kar yapmadım. Zarar da etmedim.

2024’ü nasıl görüyorsunuz?

Daha kötü olacak. Korona zamanından yakınıyoruz ama korona zamanı bizim için bayramdı. Bu sene girdi maliyetleri çok yükselecek. Dolar artıyor. Birçok yerde savaş var. Tohum ve ilaçların bir kısmı İsrail’den geliyor. İsrail savaşta.

Çin ile Türkiye arasında ansızın bir anlaşmazlık oldu, Boğaz kapandı, gemi seferleri yapılamadı, ham madde gelmedi. Biteriz… Elimizde olan hiçbir şey yok.

Neden kendi tohumlarımızı üretemiyoruz?

Bu iş için çok küçük bir memleketiz. Kendi tohumumuzu üretebilmemiz için bütçe isteyen laboratuvarlar ve özel sera üretim alanlarının kurulması lazım. Havamız, suyumuz da buna yatkın değil. Arpa, mısır, buğdayı bilemem ama ben sebze üretimi için konuşuyorum.

Kendimiz hibrit tohum imkansız üretemeyiz. Yerli işçimiz yok, işçimizi bulamıyoruz. Hep 3’üncü ülke işletiyoruz.

Eğer üretici benim gibiyse yani babadan kalma toprağı varsa bir tek o vardır. Demiri, naylonu dolarla satın alıyorsun. İşçiyi Euro ile ödüyorsun. İlaç, tohum hepsi yurt dışından geliyor. Eğer tarım yapacaksan ve toprağın yoksa, toprağı da kiralıyorsun.  Senin olmayan hiçbir şeyle bir şeyler üretmeye çalışıyorsun.

2023’te de pahalılık vardı. Ama milletin artık buna alışması lazım. Artık böyle. Bundan böyle hiçbir şeyin fiyatı geriye gitmeyecek.

Bir de nüfus arttı.

2024’ten sonra “artık vatandaş alışsın, her şey pahalı olacak” diyorsunuz. Pandemiden beri iklim değişliğinin etkileri ve buna bağlı olarak gıda krizlerinden, kıtlıktan bahsediliyor. Ne oluyor tam olarak dünyada?

Üretim azaldı. Hasatlıklar arttı. Bilinmeyen yeni yeni hastalıklar çıktı. Dünyada her şey pahalıdandı. Savaşlar, hammaddelere ve tohuma ulaşamama, iklim değişikliği en büyük etkenleridir…

En büyük tohum üretimini İsrail yapıyordu. Amerika en büyük fasulye tohum üreticisiydi. Sel oldu, doğal afet oldu 3 sene tohum üretemediler. Stoktaki tohumlarla idare etmeye çalıştılar.

Pandemi öncesinde dünya bir rayda gidiyordu. Siz hammaddenizi ambarınızda stoklardınız. Fabrikaların kendi stokları vardı. Biz pandemiyi stoklarla atlattık. Stoklar boşaldı. Talep arttı, üretime yetişemiyor.

Hükümet bugün doğrudan gelir desteğinde bulunuyor üreticilere. Geçmiş dönemde dönüm başına 400-500 TL civarındaydı. Geçen sene 3 bin 500 TL’ye çıkardılar. Geçenlerde Tarım Bakanlığı tarafından bir görüşmeye çağrıldık. Çalışma yapıyor artırmak için. Bunun yanında mazot desteği de var. Bu desteği  6 bin TL’ye çıkarmaya çalışıyorlar. Seracılar için bu rakamlar…

Ancak hayvancılar, çiftçiler mazot desteğinin yetersiz olmasından şikayetçi…

Eğri oturalım doğru konuşalım, her şeyin dışarıdan ithal edildiği bir memlekette yüzde yüzünü veremez sana.

Yani siz “tamamdır” diyorsunuz “bunla yetiniriz ‘şükür’” mü?

Tamamdır diyemem ama bir sıfırdan iyidir en azından. Eskiden selden seralar yıkıldığında kimse zarar ziyanı karşılamazdı, son 4-5 senedir, Tarım Sigorta Fonu seraları da koydu işin içine.

Her şeyi devletten bekleyemezsin. Birazcık da kendin çabalaman lazım.

Nasıl çabalayacaksınız?

Bazı arkadaşlar serasını yenilemedi. Naylonunu 3 senede bir değişmesi gerekirken bekledi haklı olarak girdi maliyetleri yüzünden. Beklerken, dolu vurdu, naylonu yırtıldı. Daha fazla zarar etti. Kaş yaparken, göz çıkardı.

Siz hükümetin “tarım politikasını” beğeniyor musunuz? Daha doğrusu var mı bir politikası? Öngörülebilir bir plan sunuyor mu size? Daha nüfus belli değil…

Yok. Zor…

Asıl sorun bundan kaynaklanmıyor mu? Birçok devlet bu gıda krizlerini bilerek planlamalarını çoktan yaptı…

Büyük devletler yaptı. Türkiye bile daha yapamıyor…

İşte bizim memleket küçük ya daha kolay cover edilemez mi? Bir şey geliştirilemez mi? Fiyatlar dengelenemez mi böylece… Niye böyle?

Aslında geliştirilebilir. Denetimli dikim yapılabilir. Örneğin bu sene domates az dikildi 100 TL oldu. Ama salatalık çok dikildi 5 TL’ye gider mesela… Bu kontrollü tarımdan geçer. Bunun için bir atılım var devlet tarafından.

Hal Yasası geçti, tüzükleri hazırlanır. Artık hayata geçerse bu yasayla, ürünlerin hangi dönem nasıl geçtiği elimize veri olarak gelecek. Hangi dönemde domatese çok talep var bunu bileceğiz. Bu elimizde yok.

Bu nasıl olmaz? Herhalde nüfus bilinmediği için de böyle oluyor…

Veri tabanımız yok. Eskilerimize de sorsak, “1 dönümden ne kadar salatalık alırdın?” Bilemeyecekti. Hepsimiz bir sistemin içine girersek, nüfusumuz belli olursa, bu verileri bilirsek, sürdürülebilir tarım yapmak kolay olur.  Fiyatlar dönem dönem uçuk olmaz. Daha dengeli olur dediğiniz gibi…

Fide politikası, üretim politikası çok önemlidir. Bilinçli üretim çok önemlidir.

Hayatın ucuzlaması, adaya giren ürünlerin fiyat denetimine alınmasıyla sağlanabilir. Kaça alındı, markette kaça satılıyor? Girişi kontrol etmek lazım. Girişteki kar oranları nedir? Buralara bakmak lazım bence.

Yazı/Selda Bektaş

Diğer Haberler

Başa dön tuşu